ARTVİN TÜRKÜLERİ
ATABARI
1936-1937 yıllarında Artvin oyun ekibi, Büyük Ata’nın isteği ile Balkan Festivaline çağrılır. Murat Coşkun ve Ahmet Çevik’in anlattıklarına göre ekip, Halvaşi Servet Başkanlığında Hüseyin, Murat, Ahmet, Ziver, Tahsin ve Ali Beylerden kuruludur.
Çağrı üzerine yola çıkan ekip 20 günde Tophane’ye ulaşır. Görevlilerce karşılanan ekip, konuk ekiplerle tanıştırılır. Büyük Ata, kırk gün, kırk gece süren eğlenceleri özellikle izlemektedir. Dolmabahçe sarayında gösterilerin yapıldığı salon hınça hınç doludur.
Ata Savarona ile gece saat 11.00-11.30’da, bandonun vals çalışı ile gelirler. Artvin oyun ekibi, o gece programın sunucusudur.
Murat Coşkun, bu geceyi şöyle anlatmaktadır:”Oyunlarımız; Düz horon, Deli Horon,Sasa Artvin barı ile oynayacağımız bugünkü Atabarı idi. Oyunlar beşer dakika ile sınırlıydı. Çağrıldık; diğer oyunlar bitip sıra Artvin barına gelince, salon çınladı. Öteden beri Ata’yı gözle izliyordum.
Yerinden kalktı, piste doğru ilerledi. Ziver’le Hüseyin Gürel’in arasında oyuna girdi. Ata’yı gören diğer büyüklerde kalktılar. Oyuncular yirmibeş otuz kişi oldu. Benden pınar gibi ter akmaya başladı. Ata’nın oyununa çalgı çalmak zordu.
Gecenin en coşkun bölümü olan buan, yirmi dakika sürdü, Ata ve yanındakiler ayrıldıktan sonra bizler Maradit Deli Horonu adı ile “ Şimdiki hemşin horonu” oynadık ve gösteri bitti.
Park Otel’de ekiplere verilen yemekte Ata özel beğeni ile Artvin ekibine birer kadeh rakı sundular. Bizler teşekkür ile karşılık verince, üçer tane badem verdiler. Yemedik, sakladık. Artvin’e dönüşte Valimiz, gezi izlenimlerimizi dinlemek üzere bizleri topladı. Bizde söz arasında Ata’nın bizimle oyun oynadığını anlattık. Bademlerini kendilerine sunduk.
İşte bu izlenimlerin verdiği duygu ve düşünce ile barın adının Ata’mızın adı ile ölmezleştirilmesi ve Vali Beyin bizlere önder olmasını istedik. Uygun buldular. Anımsadığıma göre, Ata’ya çekilen tel, şu anlamda idi: Balkan festivalinde ekibimizle lütfederek oynadığınız Artvin barını “ATABARI” olarak adınızla ölümsüzleştirmek istiyoruz, izninizi dileriz. Gelen yanıt (cevapta) ise uygun bulunduğu “Muvafıktır” şeklinde belirtmekte idi.”
İşte Atabarı, o günleri yaşayanların anlatımı ile Atatürk’e atfen “ATABARI” ismini almıştır. Oyunda sayı sınırı olmayıp, kız-erkek-karma veya yalnız kız, yalnız erkek olarakta oynanır. Oyun, sağ yay üzerinde yarım daire, başlangıç ve bitişte düz çizgi halinde oynamaktadır. Oyun, günümüze kadar geleneksel forumları içerisinde sergilenmiştir. (Kaynak: Sarı Çiçek Aylık Halkbilimi Gazetesi-Artvin), 19 Temmuz 1973 (Mustafa AZİZAĞAOĞLU)
ATABARI
Bu babamın evidir
Tahtaları kavidir
Çalın vurun oynayın
Burası düğün yeridir
Uzun uzun kamışlar
Ucunu budamışlar
Benim elâ gözlümü
Gurbete yollamışlar
Ben bir uzun kamışım
Yoluna dikilmişim
İster al ister alma
Alnına yazılmışım.
Bahçesi var bağı var
Ayvası var narı var
Atamızdan yadigâr
Bizde Ata Barı Var.
AHÇİK BARI-AKÇİK BARI
Ahçik barı, atabarı oyununu andırır. Farklı olarak figürlerin sağa ve sola yapılarak vuruşları vardır. Tek sıra bağımlı, sağ yönden çizilen yay üzerinde oynanır.
Ahçik barı, bir çok oyunda olduğu gibi yine düğün,bayram ve eğlencelerde yalnız kadınlar tarafından oynanan bir oyundur. Oyunun geleneksel tavrı yarım daire biçiminde sağ yay üzerinde oynanan düzenlemeler, oyunun geleneksel tavrı içerisinde yapılmıştır. içerisinde yapılmış olup değişiklikler söz konusu değildir.
ARHAVİ CANLISI
Bu oyunda yeni ve ortaya pek çıkmamış oyunlarımızdandır. Hem müzik hem de oyun bakımından çok hareketlidir. Arhavi' nin Murgul' a yakın kısımlarında oynanır. Erkekler ve kızlar ayrı ayrı oynarlar . İsmini yine Arhaviden almıştır. Canlılığı ve hareketli oluşu özelliğidir. Müzik olarak davul, zurna veya kemençe kullanılır.
Bu oyunun biraz daha değişik olan bir türü Barhal ve Rize ye yakın köylerde oynanmaktadır. Yaylanmaları ile titremelerle ileri geri gelme ve sekmelerle Karadeniz ekibinin oynadığı horonların özelliğini gösterir. Denizin dalgasından ekin tarlasının rüzgar etkisi ile yatıp kalkmasından balığın titremesi gibi tüm esintiler oyunda mevcuttur.
CİLVELOY
Cilveloy, genellikle halka yapısı biçimde oynanan bir kadın oyunudur. Oyun oynanırken, atma türküler söylenerek karşılıklı soru ve cevaplarla oynanan oldukça estetik bir yapıya sahip, sağa sola yürüme ve üçleme figürlerinden oluşur.
Cilveloy, düğün ve eğlencelerde daha çok türkü olarak söylenip kadınlar tarafından oynanır. Oyun, ismini türkü sözlerinden almıştır. Oyunda anlatılmak istenilen tema beğenme, beğenilme ve kur yapma gibi genelde düğün ve özel eğlencelerde oynanır. Halka yapısı biçiminde oynanmaktadır.
CİLVELOY NANAYDA
İndim dere ırmağa
(Hoy nanay da cilveloy nanay da)
Zeytin dalı kırmağa
(Hoy nanay da cilveloy nanay da)
Geldim seni almağa
(Hoy nanay da cilveloy nanay da)
Başladın ağlamağa
(Hoy nanay da cilveloy nanay da)
(Bağlantı)
Nayda nayda nanay da hoy nanay da
Cilveloy nanay da
Pınar başı pıtırak
(Hoy nanay da cilveloy nanay da)
Gel burada oturak
(Hoy nanay da cilveloy nanay da)
Bir sen söyle bir de ben
(Hoy nanay da cilveloy nanay da)
Bu sevdadan kurtulak
(Hoy nanay da cilveloy nanay da)
Bağlantı
Karşıda gül menevşe
(Hoy nanay da cilveloy nanay da)
Gel güneşe güneşe
(Hoy nanay da cilveloy nanay da)
Senin yarin gül ise
(Hoy nanay da cilveloy nanay da)
Benim yarim menevşe
(Hoy nanay da cilveloy nanay da)
Bağlantı
Osman AKSU
COŞKUN ÇORUH
Yöremizde, bahar aylarında kar sularının erimesi, yağmurun yağması ile çeşitli dere ve ırmakların Çoruh nehrine dökülmesi sonucu azgın bir hale gelen nehir, bölge halkımıza çoğu zaman mal ve can kaybına neden olmaktadır. Bu nedenle oyun, Çoruh’u konu alarak, yaz ayları durgunluğu ile bahar aylarındaki azgın anlarını sergilemektedir.
Oyun kapalı halka içerisinde ağır olarak başlar; hareketler anında hızlanarak devam ettirilir. Oldukça sert oynanan bir oyundur. Ağır bölümleri ezgi ile oynanır. Hızlı bölümleri ise sadece ritim eşliğinde oynanır. Oyun, yalnız erkekler tarafında oynanır. Oyun anonim olup ilk kuran kişi hakkında kesin bulgu yoktur. Oyunun başlangıç ve bitişi, düz çizgi olup, halka yapısı içinde oynanır. Belli sayı sınırı yok; ancak, çok kalabalık sayılarla,oyun, hızlı olması yüzünden oynanmaz. Oyun, herhangi bir düzenlemeyle şekillendirilmemiş, geleneksel formu içerisinde oynanır.
DELİ HORON
Deli horon, halka yapısı içinde oynanan, Artvin’in temel oyunlarından biridir. Horona “Deli” ön adının takılması, oyunun “deli dolu” diye tabir edilen biçimde oynanmasından kaynaklanmaktadır. Figürlerin birçok bölümü gerginlik, sertlik ve gerilim içerisinde canlı olarak yapılması, oyuna bu niteliği kazandırmaktadır.
Oyunda coşkuyu sağlamak için, atılan uzun nağaralar (Kıcına) esastır. Komut, veren tarafından her figürü belirleyen yöresel tabirlerle (Yöresel sözlerle) anında verilir.Örneğin : Başla, başla-işle, işle kollar üste, Kollar siya-kındır oyna, Dura dura-Kollar çabuk-Gel oguna diza-Vuur orta topuk gibi belli komutlarla oyun yönetilir.
Oyunu oynayanlar, belli bir sayı ile sınırlanamaz; genellikle açık hava ve harman gibi yerlerde oynanır. Oyunun kaynakçası hakkında ve hazırlanışı, oynanışı, hareketliliği yörede birlik, beraberlik ve dayanışma sembolü olduğuna, kararlılık ve güçlük ifadesini belirttiği yolunda ortak düşünceye varılmıştır.
Halk arasında bu oyuna ilişkin olarak, deli horon oynanan yerde “Kırk yıl ot bitmez” sözü yaygındır. Oyun, ayrıca bazı kesimlerde (Kuçen deli horonu, Kocabey deli horonu) gibi isimlerde oynanır. Oyun kuran kişi bilinmeyip Artvin ve beldelerinin en güzide oyunudur. Yalnız erkekler tarafından oynanır.
DÖNE
Döne oyunu, bir genç kızın elinde aynası ile yüzüne bakarak kaşlını, gözünü, saçlarını düzeltmesi ile ve oyun içerisinde de görüldüğü gibi her yöne dönüşü ile, genç kızın kendi kendini süslemesi ile, haz duyarak kuruntu içerisinde oynanan bir oyundur.
Oyun, tek sıra bağımlı sağ yöne çizilen yay üzerinde oynanır. Oyunun içerisinde yer alan döne “Dönüş” figürlerinde döne ismini alır. Öne çift sol,çift sağ ayak çıkararak sola ve sağa çift sağ ayak çekerek yine öne ve yana el çırparak, dört yönlü dönerek, öne çöküş yaparak belli sırayla oynanır. Oyun komutları“hop” diye verilir.
Oyun, beğenme,beğenilme temalarını işleyip sadece kadınlar , genç kızlar tarafından oynanır. Belli bir sayı sınırı olmayıp oyunu ilk kuran kişi kesin belli olmayıp anonimleşmiş bir oyundur.
DÜZ HORON (VARAGELA)
Yukarıda üç isim altında toplanan bu oyun, yörede değişik isimlerle oynanmasına rağmen, aynı karakteri taşıyan bir oyundur.
Düz horon, genellikle düğünlerde kız ve erkek tarafından birleşerek, dostluklarının sembolü olarak, çoğunlukla yüz açımı törenlerinde oynanan bir tür oyundur.
Düz horon, halka yapısı biçiminde oynanan temel oyunlardan olup, hareketli, estetik, oldukça canlı bir oyundur. Oyuna düz horon denmesinin (Bazı yerlerde adi horonda) iki neden olabileceği kanısındayız. Birincisi, genellikle düz horon , düz bir alanda (Harman) da oynanmasından benzetilmiştir. İkincisi ise, Çoruh nehrinin durgun anlarını sembolize etmiş olması, oyuna, zaman zamanda durgun Çoruh’ta söylenir.
Oyunun başlangıcından bitişine kadar, belli bir tempo ve coşku ile oynanması, uzun nağraları ile oldukça estetik bir yapıya sahiptir. Oyun, belli bir sayı ile sınırlanamaz. Yörede en çok oynanan bir oyundur ve en kalabalık kitlenin katılımıyla, büyük bir coşkuyla oynanır. Oyun, çeşitli isimler altında tek karakterde oynanan oyundur.
HEMŞİN OYUNU
Hemşin horonu, yörede yaşayan “hemşinliler” tarafından oynanan bir oyundur. Daha çok sahil kesmi , Hopa civarında, halka yapısı içerisinde, genellikle tulum eşliğinde oynanır. Oyun 7/8 ritimle (7/8’lik) oynanır.
Artvin civarlarında, bir düğünde gençlerden kurulu bir oyun ekibinin, gösterisinde oyunun oynandığı yerin tahtadan; yani ağaçtan yapılan bir zemin üzerine sertçe vurmaları, sıçrayıp düşmeleri sonucunda sahnenin çökmesi, bir benzetme ile oyuna “Atom” denmesine neden olmuştur.
Hemşin oyunu, yine kendi komutlarıyla yönlendirilir. Örneğin: Siya, siya-Savuş, savuş-Geldum, geç-Geçte,dura-Geldi Hemşin gibi tabirlerle söylenip belli bir sayı ile oyuncular sınırlanamaz. Oyunun oldukça sert ve akıcı olması, yöre oyunlarının tipik örneğidir. Oyun, yalnız erkekler tarafından oynanır.
KARABAĞ
Yöremizin coğrafi konumu , arazi ve iş gücünün çok zorlu şartlar içerisinde yapılması nedeni ile hayırlı işler, kız köçürme, oğlan evlenmelerde düğün ve nişan gibi törenler genelde iş gücünün az olduğu güz aylarına bırakılır. Ancak, “gönül ferman dinlemez” deyiminden yola çıkan bir genç oğlan, bir kıza deli gibi vurulur. Kara sevdaya düşer. İş, güç, yaz, kış, bahar, dinlemez; yaz aylarında aile büyüklerini kız evine elçiliğe gönderir. Fakat, yukarıda bahsettiğimiz gibi tabiatı ile kız evi büyükleri, “yaylalar insin, bağlar bozulsun hele bir bakalım” gibi sebeplerle geri çevrilir. Yaylaların bozulması, bağlardaki hasatın toplanması, kız hazırlığının tamamlanması, karşı dağlara kar yağması ile belli olurmuş. Aşık genç, her gün kalkıp dağlara bakarmış; kar ne zaman yağacak diye Nihayet bir sabah kalkar ki, karşı dağlara kar yağmış; gencin aşırı haz duyması ve sevinci ile dağa doğru “kara bak! Karabağ” diyerek, hem oynayıp hem de bağırarak dağa doğru koşmasıyla sevincinden kaynaklanan bir aşık oyunudur. Karadağ, tema olarak Azeri kökenli olup, aynı sevinci paylaşan kızın da öyküsünü konu olarak, karşılıklı oynanan bir oyundur. Oyunu ilk kuran kişi bilinmemekte, oyun bir kız-bir erkek tarafından solo gösteri nitelikli, beğenme, beğenilme sevgi ve aşkı konu alır. Düğün ve özel eğlencelerde çok oynanır. Belli sayı sınırlamadan, isteyen kızlı-erkekli kalkıp oynarlar.
KOBAK
Kobak bölgemizde bir köy adıdır. Oyun halka yapısı biçiminde genellikle tulum eşliğinde erkekler tarafından oynanır. Bu oyun Yusufeli ilçemizin yakınında Kobak köyünden adını almıştır. Oyun içerisinde, belli bir yerde, ezgi değişir ve bu bölümde türkü söylenir. Sonra tekrar oyun müziğine geçilerek, oyuna devam edilir. Oyunun kaynaklanması Çoruh nehri ile de ilgilidir. Oyun içerisinde bazı figürler, Çoruh nehri üzerinde kürek çekme hareketlerini gösterir.
Kobak oyunu, belli başlı komutlarla, Topal, topa-İşle, işle-üç vur sağa, üçte sola çek kürek çekha vurdu kobak gibi terimlerle kendine özgü bir oyundur. Oyun, halk arasında sıkça olarak genelde erkekler tarafından oynanır; kız-erkek karmada oynanabilir. Daha çok düğünlerde harmanda oynanır. Belli bir sayı sınırı yoktur. Oyun, halka yapısı biçiminde oynanır. Oyun, ismini bir köy adıyla almıştır. Oyunu ilk kuran kişinin o köyden olması gibi, kesin bir bulgu yoktur.
KOÇERİ-KOÇÇARİ
Koçeri, adını bir erkek isminden almıştır. Bu kişi , çok gezen, çok dolanan, yerinde durmayan bir kişidir.
Hâlende günümüzde çok gezenlere derler ki tabiri caize “Koçeri misin, ne gezip duruyorsun?” Bölgede, genç kızların bir kahramana olan duygu ve çağrısını dile getirir bir oyundur. Genç kızların bir koçeriye vurulmasıyla onun gördükleri zaman beğenilmek maksadıyla oynadıkları bir oyundur. Oyun oynanırken bu kahramanı da şöyle davet ederler. “Oy ninni koçeri, sallanda gel içeri” diye oynanıp söylenerek, mısralarla kahramanı davet ederler.
Oyun, halay yürüyüşü gibi başlar; hızlanma çapraz ve çöküş
figürlerinden oluşur. Oyun, halka yapısı biçiminde oynanıp belli bir
sayı sınırı yoktur. Oyunu kuran kişi (Koççari) isimli bir erkek
olduğu araştırılmış olup, genç kızların bu koççariye karşı
duygularını dile getirmeye çalıştıkları bir oyundur.
MENDO BARI
Araştırmalara göre “Mendo”, bir erkek ismidir. Aynı kişinin, oyunu, kendisinin uyarladığı bilinmektedir. Kişinin, haz duyarak oynadığı söylenmektedir. Oyun ağır hareketlerle başlar; birden hızlanan bir tempo ile devam eder. Oyun içerisinde çok yönlü dönüşler olup, tek sıra bağımlı ve sağ yöne çizilen yay üzerinde oynanır. Oyunun içindeki üçleme figürleri, diğer oyunların bir çoğunda görülen tipik figürlerinden biridir. Yürüyerek ayak çekme, üçleme, çöküş gibi figürlerin belli bir sırayı takip ederek, yavaş ve hızlı bir şekilde oynanmasından oluşur. Oyun, kişinin adını konu alan bir oyundur. Oyun, kızlı-erkekli veya yalnız erkekler tarafından da oynanır. Oyun kişinin kendini gösterme amacı ile daha çok düğünlerde oynanır.
SARI ÇİÇEK (SARI KIZ)
Sarı çiçek, yörede çok yaygın bir oyundur. Yörede, sarı kızın,etkin olması konusunda birçok rivayetler vardır. Ancak bunlardan biri, en sağlıklısıdır. Yaptığımız araştırmalara göre 1124 senesinde Çoruh boylarında yerleşen Hıristiyan Kipçak Türklerini, müslüman yapmak maksadıyla Mısır’dan, adı “Şehsan” olan Şeyh, kuvvetleri ile Çoruh vadisine gelirler. Orada bulunan Benek hakimin,sarışın,gökyüzü kadar güzel,sarı saçlı kızını görünce aşık olur. Şehsan ile kızın arasında büyük bir aşk başlar. Kız, müslümanlığı kabul eder; ancak, babası buna asla razı olmaz. Kızın babası Şehsan’ın kuvvetleri ile çarpışmaya başlar. Benek hakimi üstün kuvvetleri ile çarpışma sonucunda Şehsan’ın ordusunu bozguna uğratır. Şehsan sevgilisini yanına alarak, tüm ordusu kılıçtan geçirilir.
Şehsan ve sevgilisi sarı kız, kurtulma ümidi ile dağın yamaçlarına doğru kaçmak isterler. Benek hakimi askerleri tarafından görülür ve peşlerine düşülerek şehit edilirler.
Oyunun bu olaydan kaynaklandığı, Şehsan’ın sevgilisi Sarı kızın
nazı ve sonra aşklarının birleşmesi arasındaki öyküyü temsil ettiği
kabul edilir. Oyun, düğün ve daha çok eğlencelerde oynanır. Bir
kız, bir erkek tarafından sevgiyi, aşkı ve naz yapmayı konu
almıştır.
SOL AYAK
Bu oyun kendisini pek göstermemiş yani tanınmamıştır. Tulumla
oynanır. Sol ayakdenmesinin sebebi Erenköy de sol ayağı topal bir
kadının bu oyuna olan düşkünlüğü ve çok iyi oynayışı nedeni iledir.
Yaygın değildir. Erenköy, Moğun, Uçer, Kivi gibi köylerde oynanır.
Oyunun komutları sol ayakta verilir. Tek sıra veya yarım daire
şeklinde oynanır. Kulağa hoş gelen bir müziği vardır. Çalgı
kesinlikle tulumdur. Komutlar koppa , sağlı sollu ile, dura gibi
verilir.
ŞAHLAN (ŞEYHA)
Şahlan, yörede daha çok yükselmeyi, büyümeyi, onuru,gururu, kahramanlığı simgeleyen bir sözcük olarak kullanılır.
Taşımacılık,ulaşım ve çete savaşlarında At’ ın önemi büyük olan bu bölgemizde de hayvanın şahlanıp iki ayak üstüne kalkması, yükseliş ve sevinci tanımlamasıyla, oyundaki yükseliş anındaki bağırmalar, buradaki kahramanlık duygusunun sembolüdür.
Başlangıç ve bitiş hariç, kapalı halka halinde oynanır. Oyun içerisindeki yaylanma, halay karakterine sekmeli koşma (Sağ yana doğru), çöküşleri ve topuk üçlemelerinden oluşur. Ardından anlaşıldığı gibi oyun, (Şahlanmayı,yükselmeyi) sevinci simgeler. Oyun oynanırken bu şahlanış açıkça görülür. Erkeklik ve kadınlık varlığının sağlanması, kahramanlık duygularının vurgulanmasıdır.
Oyun, “Hop, hopde…” komutları ile oynanır. Oyun, anonim olup, kuran kişinin kesin bulgusu yoktur. Diğer oyunlar gibi çok fazla oynanan bir oyun değildir. Kız-erkek karma oynandığı gibi yalnız erkek olarakta oynanır.
ŞAVŞAT BARI (Çift Jandarma)
Şavşat Barı, genellikle türküsü söylenerek oynanan diğer bar türlerinden, üç ayak,ağır bar gibi isimler altında toplanıp oynanan bir oyundur.
Oyunun bulgusu ise, çok eski tarihlere dayalı bir aşk öyküsüdür. İki genç arasında büyük bir aşk başlar. Bu karasevdayı bilmeyen kalmaz. Birçok insan, bu gençler için nağmeler yapıp türküler söylerler. Artık kızı istemenin zamanı gelmiştir. Genç oğlan, kızı istetir; ancak, kız babasının kesin razılığı olmaz. Herşeye rağmen geri çevirir. Kızını bir başkasına (Beşik kertmesi) sözlemiştir. Bahar ayları gelince köylerden, yaylalardan göç başlar. Bu göçler halk arasında büyük eğlencelerle tertiplenir.; bunlarda yer yer isimlendirilir. Bu mevkideki ismi ise (Vargoda) yayık yaylamak, yayla zamanı eğlenceleri olarak bilinir. İşte bu tarihlerde, genç oğlan,sevdiği kızın verileceği genci vurur ve köyden kaçar. Köy halkının yaylaya çıkmasını bekler ve o gün gelir. Köy halkı, binbir eğlence masallarıyla göçe koyulur. Uzunca bir yol aldıktan sonra, ilk konaklayacakları mevkiye gelirler. O düzlüğün, yani mevkinin ismi (Vaket)’tir. Vaket’e gelirler. Genç oğlan, sevdiği kızında orada olacağını bildiğinden, bunu takip eder. Köy halkı burada eğlenmeye başlar. Davul,zurnalar çalınır;türküler söylenir.; oynanır; koçlar kesilir; kebaplar vurulur; yiyilip içilir. Genç oğlan, halkın arasına gelir; uzaktan sevdiği kızı gözler,kızda sevdiğini görür ama, bir türlü yaklaşamazlar. Bakışıp hasret giderirler. O arada genç kız, birde ne görsün, karşıdan iki jandarma geliyor; sevdiğini götürecekleri genç kızın içine doğuyor. Genç kız, acılar ve üzüntüler içerisinde ağlayarak jandarmanın görünmesiyle ağıt yakarak bu türküyü söylüyor ve ağlıyor.
Oyunun türkü sözlerinde ise, Çift jandarma geliyor kaymakam konağından, Fiske vursam kan damlar, kırmızı yanağından,böyle esinlendiği gibi birde, Cebi dolu paketi, giyme yeşil caketi, Yar Allah’ın seversen, gel dolanak Vaketi’nde ise sevdiği genç, yeşil bir ceketle oraya gelir; bu, tanınırsın anlamında. Gel dolanak vaketi ise, kaçmak anlamında sevdiği gence çağrı yaparak söylenen bir türküdür.
Daha sonra bu öyküyü yaşayanlar, gençlere atfen ve hatırlamak, yaşatmak maksadıyla halk arasında türküsü söylenip oyuna dökmüşlerdir. Oyun, halk arasında sıkça oynanan bir oyundur. Belli bir sayı sınırı yoktur; kız-erkek genelde karma olarak oynanır. Oyun, çizgi ile başlayıp yarım daire sağ yay üzerinde oynanır.
Artvin ve civarında, genelde iç kesimlerde, toplu iş gücüne dayalı birlikte yapılan çalışmalara “Meci-İmece” adıyla toplanırlar. Yöre halkı kış gecelerinin boş geçmesi, gece eğlenceleri yapılması amacıyla, yün eğirme, mısır ayıklama, tütün doğrama gibi bazı işlerini kış gecelerinde, komşuları davet ederek hem çalışır; hem de gece eğlenceleri düzenlerler. Bunlar maniler, bilmeceler,karşılıklı atma türküler ve orta oyunları gibi eğlencelerden oluşur.
Teşi ise yün eğirmeye yarayan aracın ismidir. Teşi, ağarşak ve iğden oluşan, ağaç bir araçtır. Bu araçla, yünden iplik yapılmasını canlandıran yün eğirmeyi temsil eden bir oyundur. Oyun oynanırken ayak, el figürleri ile adeta yün eğiriyormuş gibi gerçek figürlerle gösterilir.Oyun figürleri, estetik yönden ağırlık taşır.; ayak üzerinde esneyerek yürünür ve elde teşi ile yün eğrilir. Teşi oyunu, kadınlar tarafından oynanır. Belli bir sayı sınırlaması olmayı genellikle bağımsız ferdi olarak oynanır. Teşhi havası olarak ta anılan oyuna ait ilk nota derlemesi 1945 yılında Muzaffer SARISÖZEN tarafından yapılmış ve TRT Repertuarına kazandırılmıştır.
UZUN DERE
Uzun dere, yörede, gelinin (Puhaça) yoğururken genç kız ve kadınlar tarafından oynanan bir oyundur. Uzun dere “İnce dere” , yörede bir yer ismidir. Oyun. İçerisinde anlatımı bu yörede daha çok yapıldığı için, ismini bu bölgeden almıştır. Uzun dere oyununu oynayan oyuncuların ellerinde buğday, arpa daneleri, oyunla birlikte gelinin başına serpiştirilir. İnanışa göre gelinin rızıklı, bereketli olması inancı ile temsil edilir.
Gelin, hamur yoğururken teknenin içine lira veya bozuk para atılır. Bu da aynı anlam içerisinde, gelinin, bolluk bereketlilik getirme inancını simgeler. Hamur pişirildikten sonra etrafındakilerce yenmesi için parça parça kırılıp dağıtılır. Ekmeğin içindeki para kime çıkarsa, uğurlu sayıldığından saklanır. Ekmeğin içinde para çıkan kişi genç kız veya erkekse, bu parayı gece yastığının altına koyup yattığı zaman, kendi kısmetini görürmüş diye inanılır. Oyun, düğünlerde yüz açımı töreninden sonra damat evinde, puğaça yoğrulup, gelinin bereketli olması dileğiyle oynanan , belli sayı sınırı olmayıp genç kız ve kadınlar tarafından oynanır. Oyun ferdi hareketlerle oynanır. Oyunu kuran kişi çok eski bulgulara dayalı olup gerçek kaynağı bilinmektedir.
ÜÇ AYAK – AĞIR BAR
Yurdumuzun bir çok yöresinde adımlardan ismini alan, bölgemizde de aynı isim altında bar türünde oynanan bir oyundur. Oyunun ağırlama, hoplatma, hızlanma bölümleri vardır. Oyunun üç ayak adında oynanması, üç adım kuralına bağlı olmasındandır. Oyun, tek sıra bağımlı, sağ yöne çizilen tek sıra halinde oynanır. Bölgemizde bu tür oyunlar, bir çok isim altında oynansa bile, hepsini toplayıcı özellik olarak üç ayak ismi kullanılır.
Yöremizde, ağırlama bölümlerinde, bu tür oyunlarda kadınlar ve erkekler tarafından, karşılıklı atma türküleri söyleyerek oynanabilmektedir. Oyun, sağ yay üzerinde yarım daire formunda oynanır. Kız-erkek karma veya yalnız bilinmemektedir. Halk arasında düğünlerde, harmanda sıkça oynanılan bir oyundur.
ARTVİN TÜRKÜLERİMİZ
AYAKKABI GİYERİMDE
Üstü beyaz olursa da can yar
Kaynanamı severim de yar yar
Kızı (oğlu) güzel olursa da can yar
Ayakkabımın altında yar yar
Çizgi çekiyor çizgi de can yar
Sevdik birbirimizi de yar yar
Çekemediler bizi de can yar
Ayakkabım çözüldü de yar yar
Gel bağla bağlarını da can yar
Terkedip gidiyorum da yar yar
Artvin’in dağlarını da can yar
Anonim
Gönül Gitmek İster" Türkü Sözü
Sılanın hasreti bağrım yakanda
Bilemezler gözümden yaş akanda
Gelir diye annem yola bakanda
Göz erişmez dağlar vardır arada
Giden gitti hasretine kavuştu
Eş dostuyla ahvalini soruştu
Yari olan köşe bucak savuştu
Bilmem bize nasip hangi sırada
Nedendir gurbetin saati aydır
Fazla düşüncenin encamı zaydır
Kalıp gurbet elde günleri saydır
Hayalin burdadır gönlün nerede
Gidenler şenli de kalanlar yasta
Sıhhatim yerinde vücudum hasta
Noksani kuş gibi kaldın kafeste
İnşallah ki kavuşursun yara da
"Eğer (Arkamızdan Yalan Atar)" Türkü Sözü
Belli belli belli erkeksin belli
Yüze konuşmaktan ürkeksin belli
Ahırın üstünde merteksin belli
Dönüp de kümese girmezsen eğer
Dallar sırma yaprak nerede kütük
Hayalin curcuna düşün kötülük
Alnımız apaçık başımız dimdik
Birazcık kafanı yormazsan eğer
Sevgi yüce doruk kin derin kuyu
Hayat denen ne ki bir karış boyu
Titremez yine de döşünde tüyü
İnsanlık sırrına ermezsen eğer
Mertliği kaldır at kök bırakma ha
Fesat meşaleni yak bırakma ha
Doksan küp zehrini dök bırakma ha
O hal o menzilde sürmezsen eğer
Cehalet küflenmiş lafı olur mu
Haktan sapanların affı olur mu
Her kıbleye bakan sofu olur mu
Mürşid-i kamile sormazsan eğer
FARUK ALBAY'IN DİĞE TÜRKÜLERİ
"Seni Görürüm (Sıladan Gurbete)" Türkü Sözü
Ben bir telaş ile kışa girerken
Tipi boran umudumu kırarken
Nerde yuvam diye zülfün ararken
Boş kalan kollarda seni görürüm
Temmuz sıcağında kar diye diye
Ayrılık ölümden zor diye diye
Gönülden inleyip yar diye diye
Ah çeken kullarda seni görürüm
Zemberek tükenip saat durunca
Yolculuklar menziline varınca
Vakit tamam olup hazan erince
Sararan güllerde seni görürüm
Salih Altun’un Diğer Türküleri
Tutulduk (Bilmeden Girmişim)" Türkü Sözü
Dalgalı denize gemi salmışım
Önümü görmeden derin dalmışım
Ben küçük yaşlarda yetim kalmışım
Yağmura doluya taşa tutulduk
Her zaman ağlayıp gözyaşı döktüm
Feleğin elinden çok şeyler çektim
Antrenman yapmadan meydana çıktım
Rakip karşısında taşa tutulduk
Felek pençesini koluma taktı
Bendeki kasavet canımı yaktı
Her bir kaderin de doluyu çekti
Bestekar nasip yok boşa tutulduk
"Ne Olur (Dostlar Yavaş Yavaş)" Türkü Sözü
Yürek tertemizdi şimdi karıştım
Koşa koşa bir menzile eriştim
Küskün yaşanır mı işte barıştım
Kötülük defterin silsen ne olur
Gönül bahçesinde bülbül ötmüyor
Aşkın toprağında güller bitmiyor
Çiçekler toplasam elim tutmuyor
Sevgi tarlasına dalsan ne olur
Boz bulanık akan selim mi kaldı
Ilgıt ılgıt esen yelim mi kaldı
Saçın tarayacak elim mi kaldı
Şu kırık sazımı çalsan ne olur
Bir içim su mudur ceylan bakışlı
Niçin ağlıyorsun kirpikler yaşlı
Gözlerim tutuklu yollarım taşlı
Aksakal Nuri'yi salsan ne olur
Doksan Dört Yazında (Bulamadım) Nuri Aksakal Artvin
P | S | Ç | P | C | C | P |
---|---|---|---|---|---|---|
« Kas | ||||||
1 | ||||||
2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 |
9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 | 15 |
16 | 17 | 18 | 19 | 20 | 21 | 22 |
23 | 24 | 25 | 26 | 27 | 28 | 29 |
30 | 31 |
Bir Cevap Yazın
Yorum yapabilmek için giriş yapmalısınız.